Sorsalar bana Türkiye’nin en büyük meselesi nedir diye, tereddütsüz eğitim/öğretim derim. Şüphesiz, var olmamızı ve varlığımızı sürdürmemizi sağlayan; kumaşımızı dokuyan, biçen, giydiren eğitim ve öğretimdir. Eğitim/öğretim insanı ve toplumu şekillendiren, devletlerin siyasi, iktisadi ve sosyal gelişimini sağlayan, devlet ve millet hayatının en önemli vazgeçilmezidir. Eğitim; milli varlığımızın harcı, milli kültürümüzün anahtarı, kalkınmanın, refahın ve huzurun temeldir, tepesidir, her şeyidir. Eğitimi yaz- boz tahtası haline gelirse, siyasi birtakım tercihlere, günübirlik politikalara, adam sendeciliklere kurban edilirse ülke ve millet olarak sorunlar yumağına duçar olur; ezilir, yok olur, gideriz. Eğitim uzun soluklu bir uğraştır. Siz, on beş yıl yarınlarınızı ellerine teslim edeceğiniz insanlara yatırım yapacaksınız sonra da onlardan yeterli dönüşümü alamayacaksınız. Eğer yaptığınız yatırım; size, ülkesini seven, yükselmesi için katkı sunan bireyler olarak geri dönmüyorsa, sizin ekonomik olarak büyüme, refah toplumu olma şansınız yok demektir.

Son 20 yılda bu ülkenin geleceğine şekil verecek olan eğitim ve öğretim için bizler neler yaptık? İsterseniz meseleye temelden başlayalım. 27.08.2003 tarih ve 25212 sayılı resmi gazetede yayınlanan Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde yapılan bir değişiklik ile okullarımızdan andımızı kaldırdık. Ne idi andımızda ifade edilenler: “Türküm, doğruyum, çalışkanım. İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, Yurdumu, milletimi, özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.” Bu acılı ve sancılı coğrafyada bu sözlerden rahatsız olunuyorsa ortada çok büyük ve art niyet var demektir.  Milli Eğitim Bakanlığının aldığı kararlardan biri okullarımızda tarih derslerinin seçmeli ders olarak okutulması ise ben buna ileride bu milleti tarih sahnesinden silinmesine zemin hazırlamaktır, derim. Kaldı ki okullarımızda halen uygulanan eğitim sistemi hatalıdır, yanlıştır, çağdışıdır. Bu eğitim sisteminin akılla mantıkla, izanla, hakla hukukla ilgisi yoktur. Bu sistemi daha da gerilere taşıma gayretlerini düşünmek dahi istemiyorum.

Bir sistem düşünün ki yarınlarımızı ellerine teslim edeceğimiz yavrularımızı dört artı dört sekiz yıllık eğitimin akabinde üç saatlik bir LGS sınavına tabii tutuyor. Ardından dört yıl da genel eğitim veren liselerde okutuyor. 12 yılın sonunda yine 3-4 saatlik bir sınav yapıyor sonra da, şimdilik, her yirmi gençten sadece ikisine evet sadece ikisine ileri derecede okuma imkânı tanıyor, geriye kalan 18 gence ‘buyur sokağa’ diyorsa. Yapılmaya çalışılan nedir?

1739 Sayılı Temel Eğitim Kanunu’nun amir hükümlerine rağmen sokakları zekâ, ilgi, istidat ve yetenekleri doğrultusunda eğitilmeyen gençlerle doldurmakla nereye varılmak isteniyor? Meslek okullarını teşvik etmek yerine onların önlerine engeller koyanlar ne yapmak istiyorlar? Meslek okulu denince aklına imam hatip lisesi gelenler yarınlarımızı ellerine teslim edeceğimiz yavrularımızın yeteneklerini öldürdüklerinin ne zaman farkına varacaklar?

Ne diyor 1739 Sayılı Temel Eğitim Kanununun 3. Maddesi: “Milli Eğitimin amacı, çocuklarımızı; ilgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamaktır. Böylece hayata hazırlanacak gençlerimize kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olacaklar. Meslek sahibi gençlerimiz de bir yandan Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artıracak öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı destekleyerek hızlandıracak ve nihayetinde Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapacaktır.” Peki, biz ne yapıyoruz? İnatla ve ısrarla yanlışları yanlışlarla düzeltilmeye çalışıyoruz. 2003 yılından bu yana tam dokuz milli eğitim bakanı değiştirdik. Bakanlara paralel de tam 14 defa köklü-köksüz sistem değişikliğine gittik. 4+4+4 eğitim sistemi… Anaokullarının fonksiyonlarını görmezden gelme… İlköğretim yaşının 5,5 yaşına çekme… Okullara kılık kıyafet serbestîsi tanıma… Disiplin yönetmenliğini yok sayma… Genel liselerin adların Anadolu Lisesi olarak değiştirme… Dershaneleri kaldırma… Liselerde üç yılda bitirilecek müfredatı dört yıla yayma… Akıllı tahta, olmadı FATİH uygulaması… Öğretmen performansı sistemi ile öğretmenleri aşağılama... İdari sistemde siyasi tercihleri liyakatin üstüne çıkarma… Bir gecede 50 bin müdürü görevden alma… LGS’nin yerine OKS’yi getirme, olmadı SBS o da olmadı TEOG, sonra bir sabah 2003 öncesine dönerek LGS’yi uygulama… Amaçlanan ne? İmam Hatip Liselerini geliştirmek… Nedir İmam Hatip Liseleri? Genel eğitim veren orta öğretim kurumları? Peki, bu okullarda okuyan yavrularımız Allah’ın kendilerine verdiği yetenek ve becerilerine göre yetiştiriliyor mu? Hayır! Ben imam hatip liselerine karşı değilim. Olmadım, olamam da. Ancak bu okulları mihenk okul yapmanın, çocuklarımızın yetenek ve becerilerini geliştirecek meslek okullarını işlevsizleştirmenin ve yok etmek ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Bir ülkenin varlığı ve geleceği bu kadar ucuz olmamalı. Aklımızı başımıza devşirmeliyiz.  Eğitim, vebali büyüktür. Geriye dönüşü yoktur. Ezberci, şekilci, itaatkâr insan tipi ile ülke bir yere varmaz, varamaz.

Devam edecek...