Tenha 100

Bir süredir toksik insanlar ve toksik davranışlar gibi cümleleri sıklıkla duymaya başladık. Hayatı zehirlemek olarak da anlayabileceğimiz bu durumun nasıl başladığı, hangi yanlış şema ve öğrenilmişliklerle devam ettiği ayrıca taraflara ödettiği bedellerin ne olduğunu üzerinde düşünmeye başladım. Konuyu Klinik Psikolog Recep Erdil ile enine boyuna irdeledik.

Dikkatle okunması gereken bu söyleşiyi dikkatinize sunuyoruz.

Son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz “Toksik İlişki” nedir?

-Toksik kelimesi genel olarak ifade edilecek olursa zehirli anlamına gelmektedir. İlişkide ise özellikle bir tarafın desteklenmediği, yorulduğu, vücudunda ağrılara sebep olduğu, sürekli yetersiz hissettiği, aşağılandığı, zarar gördüğü, üzüldüğü, manipüle edildiğini hissettiği, duygusal, fiziksel ve psikolojik sağlığının tehdit altında olduğu ilişki türüdür. 

Toksik ilişki çiftlerden birisini mi içeriyor yoksa iki tarafı birden mi kapsıyor?

-Tek taraflı da iki taraflı da olabilir. Karşılıklı birbirini besleme söz konusudur. Yani şöyle: biri toksik duyguyu atan bir alan konumunda olmayı diğeri de atılan toksik duyguları alıp bundan şikâyetlenmeyi kendi çocukluğunda biliyordur. İlişkilerinde deneyimledikleri bu sağlıksız alışverişe bilinç dışı olarak ikisi de aşinadır. Terapilerde bu tekrarlayan döngüleri gören çiftler, çoğunlukla kendi evliliklerinin anne ve babalarının evliliklerine dönüştüğünü fark ederler. 

Toksik ilişkinin dozundan bahsedebilir miyiz? Neler olduğunda artar ya da eksilir?

-İlişkideki toksiklik dozunu çiftlerin çocukluk yaşantısı belirler. İkili ilişkilerde; çocukluğunda doyurulmamış duyguları vermesi için, çiftler bilinç dışında birbirlerini zorlar. Böylece kişide öteki kavramı kaybolur. Kişi adeta bebekliğindeki gibi anneyle tekrar tek vücut olmaya çalışır. “Kocam veya karım değil mi tabi ki …… yapacak” söylemleri çokça görülür.

Çocukken anne babaları tarafından duyguları sağlıklı kabul gören ve yine ebeveynlerinden sağlıklı ayrışabilen kişiler ötekini olduğu gibi kabul eder ve rızası olmadan sınırını ihlal etmez. Böylece kendinde var olan kötü duyguları karşı tarafa atması azalarak daha sağlıklı ve derin ilişkiler kurar.

Bu ilişki tarzı sağlıklı ilişkiyi yormuyor mu?

-Kesinlikle çok yoruyor. Çift aynı eskiden yaptıkları işlerin aynısını yapmalarına rağmen daha yorgun hissettiklerini hatta güne yorgun uyandıklarını dile getiriyorlar. Çünkü her an saldırı altında olma hissi her an tetikte ve savunma halini gerektirir. Bu savaş ortamı hem gergin hem de yaralayıcı geçer. 

Kişi yuvasında huzuru bozduğunu gördüğü halde kendini düzeltme yoluna hangi aşamada giriyor veya giriyor mu?

-Genelde girmiyor. Ta ki yumurta kapıya dayanana kadar. İki taraftan biri ciddiyetle bu duruma eğildiğinde veya boşanma ya da ayrılık kelimesi daha sık kullanılmaya başladığında bir şey yapılmalı diye harekete geçiliyor. Yani çoktandır su aldığı belli olan gemi batmaya başlayınca harekete geçiliyor veya yardım isteniyor. Çünkü haz merkezli çalışan insan beyni hatayı veya kötüyü hep ötekinde görme eğilimindedir. Birbirini suçlayan kişilerin evlilikleri adata bir halat yarışına dönüyor. Aradaki gergin ip ise onların ilişkileri oluyor. Gerginlik çözülmezse ip kopuyor.

Sevmek ve sevilmek ve mutlu olmak umuduyla evlenen çiftlerden birisi toksik çıktığında yıkılan hayalleri toparlamak mümkün oluyor mu?

-Evet mümkün. Ama şöyle: yukarıda söylediğim gibi kişi, kötü hep karşıda mantığıyla hareket ederse; diyelim ki bu kişiden ayrıldı ve tekrar evlendi. Bilinç dışındaki sorunları halledemediyse kendini yine toksik bir ilişkinin içinde bulacaktır. Çiftler birbirlerini değiştirip, dönüştürme çabalarını kendilerini değiştirmeye harcarsa ötekinin de değiştiğini görecektir. Çünkü insan sadece kendini değiştirebilir. 

Toksik ilişkilerde bitkinlik, mutsuzluk ve çaresizlik kendisini nasıl ifade ediyor?

-İnsan, insanda yaralanır ve yine insan, insan da iyileşir. Toksik ilişkilerde duygusal paylaşımlar en aza iner. Partnerler birbirlerine ruhsal alan açmak yerine aşağı çeker. Kötü duygu atma çokça görülür. Yaralanan çiftler özellikle ikisinin ortak paydası olan ev işlerini yapma konusunda daha isteksiz olurlar.

Geriye dönük-özellikle ilişkinin kuluçka dönemi olan ilk yıl-defterler açılır. Zaten eskinden beri böyleydin, ben senin için şunları yaptım, düğünde şu oldu, anne şöyle dedi, bana bunu almadın, şu günü unuttun vs… geçtiği zannedilen birçok konu ilk gün tazeliğinde kavganın orta yerine gelir çoğu zaman. Bu ileri gidememe hali de yine toksik ilişkideki bitkinlik, mutsuzluk ve çaresizliği arttırır. 

Toksik ilişkiyi fark etmek biraz da kişinin kendini tanıması ve dinlemesiyle de bağlantılı değil mi?

-Evet, kişisel gelişimle çok ilgilidir. Özellikle çiftlerden biri kişisel gelişimine ağırlık verdiğinde ya da terapi aldığında toksikliği daha bariz fark etmeye başlar. Diğer çift eğer ilk günkü yerindeyse kalpler uzaklaşır. Bu yüzden kişiler yan yanayken bile uzaktaki birine seslenircesine bağırarak konuşur veya kavga eder. Yaklaşık olarak eşit şartlarda başlayan yarışta biri aradaki farkı çok açtığında diğeri önde olana öfkelenip aşağı çekebilir veya önde olan arkada kalanın geride kalması koz olarak kullanabilir. 

Başlıksız 2.Zxjpg

İlişkide toksik taraf için öz şefkat yoksunu diyebilir miyiz?

-Diyebiliriz çünkü, genelde bu tür ilişkilerde iki tarafın da Öz’lerine dair problemleri olduğunu söylemek daha doğru olur. Öz şefkat, Öz güven, Öz saygı gibi birçok kavram kendi özünü bilmekten geçer. Kendini bilen öteki ile hemhal olabilir. Hemhal olunan ilişkide de toksiklik olmaz. 

Toksik ilişkinin ortaya çıkmasında bir tarafın kendisinin sevilmediğini ve değerli görülmediğini düşünmesi yatıyor olabilir mi?

-Yani normalde benim sevilmeme veya değersizlik şemalarım varsa bunu günlük hayatta yaşadığım gibi ilişkide de yaşarım. Bugün öteki ile yaşadığım olayların hemen hepsinin bugünle ve karşımdaki kişi ile ilgisi azdır. Asıl bakmam gereken yer aynı duyguları yaşadığım çocukluk yaşantılarım ve o dönemde bana bakım verenlerdir. Bu sebeple, aslında çiftler birbirinin tamamlayıcısı patalojileri sebebiyle bilinçdışında birbirlerini seçerler. Bu flört ilişkilerinde de görücü usulü dediğimiz evliliklerde de geçerlidir. Önce var olan sisteme benzeri seçeriz. Sonra birlikte vakit geçirdikçe benzeri geçmiş örüntüdeki kişiye daha çok benzetir geçinememeye başlarız. 

Bir örnek lütfen?

-Tabi. Zihnim diyelim anneme benzer birini seçti kendine uygun olarak. Daha ben giderek daha çok babama dönüşürken eşimi de daha çok anneme dönüştürüyorum. Evliliğimizin sorunları bakım verenlerin evliliklerindeki sorunlara benzemeye başlıyor. Hatta eşimi anneme dönüştüren zihnim ensestiyoz bir suçluluk hissedip eşimde kusurlar bularak ondan uzaklaşıyor ve cinsel sorunlar ortaya çıkıyor.

İlişkide çiftlerin ihtiyaç ve isteklerini sağlıklı biçimde ifade edememeleri de bir etken midir?

-Evet, çoğu çift anlatmadan anlaşılmayı beklediğini terapilerde fark eder. Bunu daha çok kadınların yaptığını görüyoruz. Çiftlerle çalışırken ilk seansta kadın ve erkek beyninin fizyolojik ve psikolojik farkını bir psikoeğitim gibi anlatırız. Bu farkı görüp sorunları düzelen çiftler bile olur. Ben yıllardır boşuna böyle yapmasını bekliyormuşum diyerek bilgilerini güncelleyip daha farklı davranınca istedikleri tepkiyi aldıklarını ifade ederler. 

Yine bir misal lütfen…

-Mesela; kadının üzgün olduğunu fark eden erkek kadına “Nasılsın?” diye sorar. Kadın: “İyiyim” derse, erkek demek bir şeyi yok diyerek televizyona geçer. Bu sefer kadın kızar. “Hemen gittin, insan biraz daha sorar, artık beni sevmiyorsun” gibi düşünceler geliştirir. Oysa erkek beyni daha sonuç odaklı ve düz çalışır. Kadın beyni daha duygu odaklı ve karmaşık çalışır.

Toksik ilişkide karşı tarafı kısıtlama ve şüpheci davranışlar nereye oturuyor?

-Yine kişilerin çocukluğunda yaşadığı ilişkilerindeki deneyimlerle alakalıdır. Babasının annesiyle kurduğu ilişkiyi gözlemleyen erkek bir birey kadına nasıl davranacağına dair bir zihinsel şema edinir.

Mesela: annesinin aldatılma hezeyanları olan bir evde büyüyen kız çocuğu, ileride hiçbir neden yokken acaba beni aldatıyor mu?  gibi düşünme ihtimali oldukça fazladır.

Zihnimiz aynılığı çok sever. Bu konuda Joseph John Campbell der ki: “Bildiğimiz cehennem, bilmediğimiz cennet iyidir.” İlişkide de geçmiş yaşantısında aldatılma ile ilgili sorunu olan biri evliliğinde fark etmeden aynı zemini hazırlamaya çalışır. Buna ikincil kazanç diyoruz. Yani aldatılan kişi bu duyguyu yakinen biliyordur. Yaşadığı şey tamamlanmayan ve bastırılan bir duygudur. Bakım verenden hatta üst nesilden bile geliyor olabilir. Anne babalar duygusal miraslarını bilinçdışında her çocuğa farklı dağıtır. Ya da her çocuğun içselleştirdiği anne baba birbirinden farklıdır diyebiliriz. 

Kimi erkeklerin işkolik olması ve gamsız davranışları toksik ilişkiyi tetikliyor olabilir mi?

-Evet, çoğu zaman işe gitmek erkeklerin işine gelir. Ama işe gitmesi sorun doğuruyor olabileceği gibi içeride sorun olduğu için de bu kadar çok işe gidiyor kısmının da incelenmesi gerekir. Yani bir sebeple kendini evin dışında tutuyor, neden diye bakarız. Sebepler dairesinde bunun birçok açıklaması olabilir ama bilinç dışında bunun anlamı nedir. Erkeğin ruhsal sistemi kötü duyguya daha az tahammül eder. Kadınların bu konudaki tahammül süreleri daha uzundur. Evde surat asan bir eş varsa-sorun onunla ilgili olmasa bile- erkeğin sistemi ya bunu çözmeyi kendine görev edinir ya da oradan uzak durmayı tercih eder. Gamsızlık dediğimiz durum daha çok annesi tarafından aşırı bakım verildiği için yetişkinleşemeyen ya da bebekliğinde bakımı çok ihmal edilen erkeklerde görülür. Biri sorunun başkası tarafından çözülmesini beklerken diğeri istese de sorunu çözemeyeceğini düşündüğü için harekete geçmemeyi tercih eder. Çiftlerden birinin uzun mesai saatleri ilişkiye zarar verdiği gibi çocukların anne veya baba figüründen mahrum büyümesine yol açtığı için ruhsal inşa süreçlerinde de eksikliğe neden olur. 

Duygusal ihmalin ilişkinin toksik hale dönmesinde ne kadar etkisi vardır?

-İnsan en yakındakini hep cepte sanır. Dışarıya karşı nezakette cömertken yakınlarına karşı cimri davranır. Ölüm olunca hata anlaşılsa bile giden bir daha geri gelmez. Bu durumda da yoğun suçluluk yaşar. Hatta bu konuda sosyal medyada güzel bir video vardı. Bir kadına soruyor muhabir; konuştuğunuz biri var mı diye? O da diyor ki: vardı ama evlendik artık konuşmuyoruz. İronik ama meselenin özünü anlatan bir video aslında. Aşkla başlayan evliliklerde bile bir süre sonra duygusal paylaşımlar azaldığında bağların zayıfladığını görüyoruz. Kişi önce kendine yatırım yapacak sonra ilişkisine. Çünkü iyi hissetmeyen iyi hissettiremez. Kimse kendinde olmayanı veremez. Kendini ihmal eden ötekini de ihmal eder.

Özgüveni zedeleyen bir baskı varsa bunu da aynı şekilde değerlendirebilir miyiz?

-Ötekini değiştirip dönüştürme fikri boş bir hayalden ibarettir. Kişiyi yalnız kendi değiştirebilir. Değişime zorlama da baskıyı doğurur. Değişmek zorlu ve sancılı bir süreçtir. Haz merkezli kolaycı olan zihin değişmek yerine değişmelerini istemeyi daha kolay bir çözüm olarak sunar. Bu zorlantı da toksiklik oluşturur. Baskılayan kişi, çocukluk yaşantısında baskılayan ve baskılanan döngüsünü iyi biliyordur. Yani çocukluğu kurban, zorba ve kurtarıcı üçgeninde geçen biri zorbalaşır ve eşini kurbana dönüştürür. Bazen eşi tarafından zorbalık gören çocuğuna kurtarıcı olur veya kurban psikolojine dönüşerek ötekini zorbalığa zorlar. 

Kişi kendisinin toksik taraf olduğunu anlayabilir mi?

- “Neye bakar isen kendi yüzündür, kimde ne görürsen kendi özündür” der bizim Yunus. Kişi toksikliğin kendinden olduğunu anlar ama bunu konduramaz. Kötü hep dışarıdadır. Anca; terapi alır, seminerlere katılır, kişisel gelişim kitapları okur vs gibi yöntemlerle gölge tarafına temas edebildikçe aslında kendisin de sütten çıkma ak kaşık olmadığını fark eder.

 Peki, toksik olduğunu anladığında kişi ilk olarak ne yapmalıdır?

-Günlük hayatta sürekli aile dizilimi yaparız. Yani ilişki kurduğumuz birini ilk yedi saniyede çocukluğumuzdaki gibi yapar kendimizde yine çocukluğumuzdaki başka birine dönüşerek duygusal temasa başlarız. Bu durum bizi hem şimdiki zamandan hem de şimdiki kişiden uzaklaştırır. Yani bir varmış, bir yokmuş oluruz. Bu yüzden toksikliği fark ettiğimde şunu yapabiliriz; Şuan bu ilişkide ben çocukluğumda kim oluyorum? Eşim kim oluyor? Diyelim ki ben anneme dönüşerek eşimi babam yapıyor annemim babama davrandığı gibi toksik duygu atıyorum. Zihnimdeki yanlış inançları hatalı nöral bağları tek tek bulup güncellemeliyim. Her böyle hissettiğimde kendime tekrar öğretmeliyim: Eşim babam değil, bende annem değilim. Evliliğimizde anne babamın evliliği değil. Hala o dönemdeki küçük, güçsüz, çaresiz, bakıma muhtaç-sorunum her neyse- kız veya erkek değilim. Anne babamın iyi yönlerini alabilirim ama kötü yönleri almak istemiyorum gibi…

Toksik ilişki yaşayanlar için uzman desteği almasını gerekli görür müsünüz?

-Kişiler baş edemedikleri sorunlarında uzman desteği almak konusunda geç kalmamalılar. Ağır hasar alan bir evi depreme dayanıklı hale getirmek imkânsızken, hafif çatlakları olan bir bina güçlendirilerek çok büyük sarsıntılara bile dayanabilecek hale gelebilir. Terapilerde ciflerden ikisi de kendini düzeltme yönünde çaba sarf ederse bir şeyler düzelir. Bu yüzden ilk seans çift aldıktan sonra bireysel devam eder sonra yine çift olarak alırız. Uzman desteği sosyal medya veya filimler sayesinde eskisine nazaran daha önemi kavranan bir oldu olsa da yine de ülkemizde bunun ne kadar normal bir durum olduğunun anlaşılabilmesi için daha zamana ihtiyaç vardır. Karnı ağrıyan insanlar hemen doktora giderken ruhsal birçok acı yaşayanlar herkeste var diyerek ruh sağlığı uzmanlarına başvurmakta çekinceler yaşamaktadır. Her insan -sık veya seyrek- belli aralıklarla mutlaka profesyonel bir ruh sağlığı uzmanından destek almalıdır. 

Son olarak onlara neler önerebilirsiniz?

-Eşler, ilişkide ötekine daha çok alan açmalı ve birbirine saygıyı hep ön planda tutmalıdır. Zihnim en yakınımı benim bir parçam sanır. Üzülürsem benim kadar üzülecek, sevinirsem en az benim kadar sevinecek veya gel dediğimde gelecek, git dediğimde gidecek, bana hayır demeyecek vs… Zihnime öğretmeliyim: eşim benim yarım değil, o öteki biri, bana hayır diyebilmesi gayet normal, eğer buna tahammülüm düşükse çocukluğumdaki reddedildiğim anılara bakabilirim.  İyi sözleri kullanma konusunda cömert, kötü sözler konusunda daha cimri davranmalılar. Eşlerini hiçbir zaman çantada keklik görmemeli, her an kaybedilebilecek bir emanet gözüyle bakmalılar. Eşine yaptığı duygusal yatırımlarda karşılık beklemeyi azaltmaları sağlıklı olur. Çünkü karşılık beklenmesi duygusal ilişkiyi çıkar ortaklığına bağlı ticari bir oluşuma çevirir. “Ben şu kadar veriyorum o da bu kadar versin” düşüncesi mantıklı ama duygusal ve insani olmayan bir yöntemdir. Evli olmak haklı olmaktan daha kıymetlidir düsturunu tavsiye ederim. Bu düşünce yapısı pirenin deve yapılmasını engelleyebilir. Yine çocukluk bağlantılarının bulunup çalışılması ilişkiyi daha derin bağlarla güçlendirecektir.

KLİNİK PSİKOLOG RECEP ERDİL KİMDİR?

1987 yılında dünyaya geldi. İlkokulu Konya’da, ortaokul ve liseyi Bursa’da okudu. İlk Lisansını sınıf öğretmenliği alanında yaptı. 12 sene kamuda sınıf öğretmeni olarak çalıştı. Daha sonra Gedik Üniversitesi Psikoloji Lisans ve Gelişim Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji Tezli Yüksek Lisansını bitirdi. Yayınlanmış 2 adet Çocuk Kitabı Bulunmaktadır. Erdem yayınlarından çıkan terapötik öykü kitapları “ÇINAR İLE SİNCAP “(Bağlanma, Kaygı ve Yas Üzerine)  “Bir Tohum Masalı” (Ruhsal Olgunlaşma ve Yaşam Döngüsü üzerine)dır. Kurucusu olduğu Pendik/ Yenişehir’de bulunan Psiko-Art Terapi Danışmanlık Merkezi’nde ruh sağlığı alanında hizmet vermektedir. Evli ve 1 çocuk babasıdır.

 

 

Editör: Hasan DEMİRCİ